Türkçe (Türkiye)

BÜTÜN DÜNYA DİLLERİYLE EZHERİ- ŞERİF MUTEDİL FİKİRLERİ YAYIMA MİNBERİ

 

EZHERİN VESİKALARI
Anonym
/ Categories: Main_Category

EZHERİN VESİKALARI

 

 

 

 

EZHERİN VESİKALARI

 

 

İçindekiler​

 

 

No

Konu

Sayfa

1

Önsüz

3

2

Mısırın Geleceğiyle Alakalı Seçilmiş Entellektüel  ve Ezherin Vesikası

 

12

3

Arap Halkının iradesini destekleyen bildiri.

22

4

Temel özgürlüklerin manzumesinin bildirisi.

31

5

Devrimin hedeflerini tamamlamaya yönelik bildiri.

41

6

Kuds-i Şerifin bildirisi

45

 

 

 

Önsüz

Allah’a hamd, resulüne de salatu selamdan sonra şunu ifade etmek gerekirse Ezher-i şerif, tarih boyunca Mısır’ın vatan olarak yükselişinin minberi olmuştur. Aynı şekilde Ezher, İslam ümmetinin sesi olmuş, onun elemlerini hissetmiş, arzu ve emellerini ifade etmiş ve onun haklarını müdafaa etmiştir. Sonra o, köklü, verimli kültürüyle, mahalli, yöresel ve devletler bazında köklü bir şekilde etrafa ışığını saçmasıyla, Arap ve İslam kültürünün sapa sağlam bir kalesi haline gelmiştir. Bütün bunlardan sonra Ezher, İslam ümmeti ile medeni sair milletleri faydalı şeyleri paylaşma, ulvi insani maslahatları gerçekleştirme ve Kur'ân'da Hucurat süresinde haber verilen milletlerin tanışmasının hakkını vermek için medeni bir şekilde diyalog içerisinde olmaya davet etmiştir.

 

"يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ "﴿الحجرات، 13﴾

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurât sȗresi, 13)

            Şu kadar var ki Ezher, aynı zamanda içerisinde İslam ümmeti ve şeriatını hafife alan şeyleri barındıran her düşünceyi de kaynağı ne olursa olsun inkar etmektedir. Ezher, farklı taraflarla diyalogu geliştirerek, yapıcı olmayan her türlü uğraş ve çabaları düzeltmeye gayret sarfetmektedir.

Sonrasında Ezher,  müracaat edilecek ve tashih edilecek noktalar,  bu ölçüler ışığında ilişkilerin gözden geçirilmesi gibi kendisi ve bazı çevreler etrafında ortak diyalog noktaları vaz etmiştir.

Ezher Yeni döneminde, diyalog, diyalogun çeşitleri, şartları ve kısımları gibi konulardaki bakış açısını yeniden düzenlemiş ve ilk olarak, bütün buutlarıyla Mısırlının Mısırlıyla, Arabın Arapla ve Müslümanın Müslümanla bütün buutlarıyla diyalog içerisinde olmasının önemine vurgu da bulunmuştur. Bütün bunlardan önce, diyalogun bir takım ölçüleri ve harici durumları gerektiren müceret bir şekilden ibaret olduğu unutulmamalıdır. Şimdi ise bu, Ezher'in elinde ondan Kur'ân'a, tertemiz Nebevi Sünnete ve gelişmiş, boy atmış İslami medeniyetin öncesine dayanan sabit bir arka planı olan diyalog halini almıştır.

İlim, Ezher'in misyonunun olmazsa olmazıdır. Ezher, geçmiş iki yıldan bu yana plan ve proğramına isabet eden aksalıkları tashih etmeye; Ezherdeki eğitim sistemini ıslah etmeye başlamıştır. Ezher, lise kısmına özel Arapça ve İslami ilimlerle alakalı bir bölüm açmıştır. Bununla, talebeler, Ezher'in denge, itidal ve Şeltut, Meraği Draz, Abdurrezzak'tan Abdulhalim Mahmud, Şa'ravi ve Muhammed Gazali gibi önce gelen şahsiyetleri yetiştiren konumuyla şeriat ve Arap Dili fakültesine kayıt olmaya hazırlık yapmaktadırlar.

Bu durum, 25 Ocak 2011 yılında Mısır deviriminden az önce meydana geldi. Daha sonrasında devrim ortamı, ıslah ve kalkınmaya yardım eder oldu. Böylece, farklı alanlarda iş yapma imkanı genişledi. Farklı roller ortaya çıktı.

Fakat bütün bunların hepsi, bu iki temel hedefi gerçekleştirme gayesi gidiyorlardı:

1. İçeriden Ezher evini ıslah etmek:

Bu, camiiyeti, kapsamlı bir şekilde eğitim yöntemini ıslah etmek demektir. Bu hedef, Ezherliler ve sair mısırlılar nezdinde en evla ve öncelikli olan hedeftir.

2. Vatani ve  herkesin yöresel ve evrensel ölçüde  herkesin köklü müesseselerinden beklediği islami rolü kalkındırma.

Genel manada herkesce kabul gören bu duygu ve düşünce Ezher'in Şeyhliği tarafından memüniyetle kabul gördü. Ezher, alanı daraltan ve vatandaşları bıktıran cidalden yüz çevirdi.  Fikri anlamda ülkenin farklı gruplarını temsil eden Mısırlı aydınlardan bir grubu önde gelen Ezherli âlimlerle bir araya gelip, durumu konuşmak, devrimin gelişmeye açık yönlerini ve ihtiyaçlarını müzakere etmeye davet etmiştir. Böylece şer'an kabul edilebilir, müfekkirler tarafından ittifak edilen ve Mısırın konumundan kaynaklanan ihtiyaçlara cevap verebilecek bir usul ile hareket edilmiş olucaktır. Belki de bu oluşum, irade ve kendi konumuna göre islami oluşumlardan bazısının taklit edebileceği bir örnekliğe uygun olucaktır.

İlmi, müşterek fikirlerin, aylardır devam eden ve herkese yayılan diyalogların ve bu konudaki gayretlerin meyvelerinden birisi, işte bugün Arapca okuyan kimselere takdim ettiğimiz bu vesikalardır:

Onların ilki şu şekildedir:

Devlet için esas olan uygulamaların vesikası ki bu hakim ile mahkum arasındaki ilişkiyi tanzim etmekte, hakları ve vazifeleri sınırlamakta, demokratik halkın hükme iştirak etmesini tanzim etmekte, devleti, ümmetimizin kendisinden razı olucağı, şeriatın da rıza göstereceği, onunla birlikte asrın ihtiyaçlarına cevap verecek bir sûrete koymaktadır.

Fikri alışverişlerin neticesinde ortaya şu sonuç çıktı ki bu devlet, vatani, anayasal ve modern bir devlettir. Modern olmasından maksat, üç yönetim şekli arasındaki ayrımı gözetmesidir:

- Yürütme

-Yasama

-Yargı.

Bu vesika, 17/7/1342 hicri senesinde yayınlandı. Bu miladi 19/5/2011 senesinde tevafuk etmekteydi.

Bu vesika ilmi ve siyasi çevreler tarafından kabul gördü. Devletin anayasası vaz edilirken, bunun anayasayı bilen, istişare ehli kimseler tarafından vaz edilmesinden ötürü, netcesinin hayır olduğunu düşündüler.

İkincisi: Bundan sonra ihtiyacın baş göstermesi sonucu, Ezher-i Şerif'ten başvuru unsuru olabilecek bir metin  yayınlandı. Bu metin gölgesinde, yaşamayı Mısırlıların arzu ettikleri hür bir toplumun ilişkilerini düzenleyen hak ve hürriyetler konusundaki haklarını, bu hak ve hurriyetlere terettüp eden görev ve sorumlulukları,  şeriat ve onun maksatlarından nebean eden şer'i çerçevenin ihata ettiği hususları ifade eden   bir metindi.  

İki ay sonra ilk kardeşlik vesikadan sonra gelen bu ikinci vesika, ilk vesikada olmayan hususlara cevap verdikten sonra Mısırdaki devrim ortamının ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yapıdaydı.

Bu vesika, şer'i, felsefi, dini hurriyet, ilmi araştırma hürriyeti, edebi, sanatsal manada yeni şeyler üretme hürriyeti, görüş ve ifade hurriyetini -Bu, farklı açılardan arzu edilen hurriyetin özünü oluşturmaktadır.- koruyan anayasal bazı köklü kuralları muhtevi idi.

Arap baharının yaygınlık kazanmasıyla yeni gelişmeler oldu. Mısır ve Tunus dışındaki Yemen, Libya ve Suriye gibi diğer Arap ülkelerinde siyasi çalkantılar baş gösterdi. Arap çevreler bana göre hemen hepsi, baskı ve inatçı rejimlerin karşısında yaşadığı zorluklara karşı böyle bir cevap vermişti. Bu sebeple zaruri olan şuydu ki Ezher-i Şerif, kalkışan hakların yanındaki kesin duruşunu ve konumunu göstermesi gerekiyordu. Müfekkir ve âlim kimseler, Arap halkların iradesini destekleyen üçüncü bir açıklamayı oluşturmaya yöneldiler. Ezher şunu ilan etti: Karşısına çıkan kalkışma, barışcıl kalabalıklardan Arap ve Müslümanları yönetenler kuvvetli iradenin arzu ve isteklerini değil de halkın arzu ve isteklerini temsil eden kimselerden oluşuyor olduğu halde halkının kanını döken yöneticinin, hükmetme meşruiyeti düşmüştür. Bu vesika, 1432 senesinde Zilhıcce ayında sadır olmuştur. Miladi olarak ise bu açıklama 30/12/2011 miladi tarihine denk gelmektedir.

Mısırdaki vatani kuvvetler arasındaki tartışmalar alev aldığında ve bu tartışmalar, farklı kuvvetler arasında keskin ayrılıkları tehdit ettiğinde, devrim, neredeyse  şiddete başvurmak zorunda kalıyordu. Bu meydana geldiği zaman, Ezher-i şerif oldukça önemli bir bildiriye yer verdi. Bildirinin konusu devrimin hedeflerini tamamlamak ve ruhunu geriye iade etmekle ilgiliydi. bildiriye Ezher Şeyhiyle birlikte, Papa Şünuda, önceki İskenderiye Papası, başbakan, siyasi, dini, fikri cemaatler ve partilerin temsilcileri de iştirak etmişti. Hicri 17/2/1433 senesinde yapılan bu bildiri (vesika), miladi olarak 11/1/2012 senesinde denk geliyordu.

Ortam sakinleşti. Yerel oluşumlar, tefrika engelini ve şiddete götürecek tehlikeyi aştı. Alemlerin rabbi olan Allah'a hamd olsun.  

Beşinci ve son bildiri (vesika) ise Kudus-i Şerif hakkındadır. Bu ise, gasbedici düşmanın, kudsi beldeyi tehdit eden icraatlara ve müslümanların ilk kıblesini temsil eden, müslümanların üçüncü kutsal mescidi, Resullerinin İsraya çıkarıldığı ve oradan Mirac'a çıkarak yüksek semavata ayrıldığı yer olan harem bölgesine yöneldikleri esnada icra edilmiştir. Bu açıklamada, Kudusün altmış asırdan bu yana Arapların olduğu tekit edilmiş, kutsal şehre yapılan her türlü düşmanlıkları ise müslümanların ve Arapların def etmek, orasının İslam ve Arapların yönetimi altında kalarak, sair din ve milletlere açılması noktasında gayret gösterdikleri beyan edilmiştir.

Ayrıca açıklama, siyonistlerin zalim devletlerinin bu gidişatıyla, silah kuvvetiyle ve kutsal şehir karşısında ittihaz ettikleri düşmanca siyasetleriyle kendilerini tehlikeye attığını ortaya koymuştur. Bu açıklama, 1433 senesinde Zilhicce ayında sadır olmuştur. Bu tarih, miladi olarak 2011 Kasım ayına denk gelmektedir.

Ezher yönetimi, bu tarihi beş vesikanın kayıt altına alınmasında, bir yönden Mısri kalkışmanın kültürünü koruma, diğer yönden de bu açıklamaya iştirak etmeyen fakat kalkışmacı nesle bir faydasının olacağını düşünmektedir. Tabi ki bu açıklamanın toplumun rükünlerini ve hareket potansiyelini sabit tutan, onun kültürel ve dini yönden mahiyetini koruyan, kendisini arzulayan düşmanlara da isyan eden, gerçek anlamdaki kalkınmayı arzu eden kimselere de faydası vardır.

Esasen bu beyan, yüksek ruhuyla bütün aleme cevap verecek mahiyettedir. Ümmeti bir araya toplamaya da layıktır. Bu ümmet ki hicri on beşin asrın ilk üç döneminde zirvede olmuştur.

"وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ" ﴿يوسف، 21﴾

“Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler." (Yusuf sȗresi, 21.) 

 

Ezher Şeyhliği Araştırması

Cemadilevvelin 4. günü, hicri, 1433.

Mart Ayının 28 i, 2012 senesi.

Ahmed Tayyip

Ezher Şeyhi

 

 

Ezher'in Vesikaları

1. Mısır Geleceğinin Vesikası

2. Arap Halkının iradesini destekleyen bildiri.

3. Temel özgürlüklerin manzumesinin bildirisi.

4. Devrimin hedeflerini tamamlamaya yönelik bildiri.

5. Kuds-i Şerifin bildirisi

 

 

1. Mısırın Geleceğiyle Alakalı Seçilmiş Entellektüel  ve Ezherin Vesikası

 

Ezher Şeyhi Ahmet Tayyib'in yaptığı güzel bir öncülük sonrası, Mısırlı Entellektüellerde dini ve fikri alt donanımları birbirinden farklı seçilmiş kimseler, fikir ve ilim adamlarından bir âlim ile Ezher-i şerifte bir araya geldiler.

Bu toplantılarda 25 Ocak devriminden sonra, Mısırın başına gelen tarihi durumun gerekleri, Mısırın geleceğinin soylu bir hedefe doğru yönlendirilmesinin ehemmiyeti ve Mısır halkının hürriyet, yücelik, eşitlik ve toplumsal adalet gibi hakları üzerinde durulmuştur.

Toplantıya katılanlar, vatanın gidişatının Mısırın toplumsal dinamiklerinin tartıştığı, fikir beyan ettiği ve kendisiyle doğru bir adım attığını düşündüğü kapsayıcı kurallara ve külli ilkelere  dayanması gerektiğinde hem fikirdirler. Söz gelimi, toplumsal kurallara ve onların düzgün, barışcıl bir şekilde gitmesini temin edecek yüksek fikirlerin kökleştirilmesi buna örnektir.

Herkes, uygun mutedil islami fikrin billurlaşmasında ve Ezherin yegane merci olmasında Ezherin rolünü itiraf etmiştir. Toplantıya katılan herkes, Ezher'in ehemmiyetini, kendisiyle aydınlanılan hidayet rehberi olarak itibar görmesini ve devletin din ile alakasının sınırlanmasında Ezher'in hakimliğine başvurulmasını, uygulanması gerekli olan doğru, siyasi esasların beyan edilmesi konusuna önemle vurguda bulunmuşlardır. Aşağıdaki buutlardan ötürü, Ezherin birikmiş tecrübesi, kültürel ve ilmi tarihinin olması, onun önemini ortaya koymaktadır.

1. Dini ilimlerin ihya edilmesinde ve yenilenmesinde fıkhın önemi. Bu, Ehl-i sünnet ve cemaat mezheplerinin yaklaşımlarına göre tatbik edilmelidir. Zira onlar nakil ile aklı cem etmişlerdir. Yine şer'i nasları anlamada gözetilmesi gerekli te'vil kuralları açıklığa kavuşturulmuştur.

2. Ezherin Mısır'ın hurriyet ve istiklal mücadelesini yönlendirmede yüce ve soylu Ezher'in rolü, onun tarihi yönünü ortaya koymaktadır.

3. Tabiat, edebiyat ve sanat gibi farklı alanlarda, verimli bir şekilde ilmi gelişmelerin olması, Ezher'in medeniyet inşası açısından rolünü ortaya koymaktadır.

4. Ameli yönü ki bu da Ezher'in toplumu yönlendirmesi, Mısırın hayatına yön verecek fikir adamlarının şekillenmesini ifade etmektedir.

5. Ezherin camiiyet özelliği vardır. Şöyle ki o, hem Arap dünyasında hem de İslam âleminde kültürel, kalkınma, önderlik ve ilmi konuların hepsini cem ederek gelişmesi temin etmeye gayret sarfetmiştir.

Toplantıya katılanlar, tartışma ve müzakerelerde, Şeyhü'l İslam Hasan Attar ve onun talebesi Rıfat Tahtavi'den başlayıp, İmam Muhammed Abduh, onun talebeleri olan Ezher âlimleri ve Merâği, Muhammed Abdullah Dıraz, Mustafa Abdurrezzak, Şeltut, günümüze gelene kadar daha başka âlimlerden istifade etmişler ve Ezher-i Şerifte, fikri, diriliş, ilerleme ve ıslahın öncü kimselerinin miras bıraktıkları ruhdan ilham almaya hırs göstermişlerdir.  

Aynı zamanda onlar, insani ve marifî gelişmeye öncülük eden, Mısır aklının, modern dönem Arap düşüncesinin gelişmesinde, felsefe, kanun, edep ve sanat adamlarıyla hatta fikrin, vicdanın, kollaktif şuuurun boyasına boyanmış farklı alanlarla alakalı kimselerle görüşlerini paylaşan, Mısırlı büyük entellektüellerin uygulamalarını öğrenmeye çalışmışlardır. Onlar, bütün bu alanların hepsinde gayret göstermişler, toplumlar arasında riayet edilmesi gerekli olan müşterek noktaları vaz etmenin önemi üzerinde kafa yormuşlardır. Bu müşterek noktaların hedefi, ümmetin aklı başında olan kimseleri ve yöneticilerinden hemen herkesin razı olacağı yüce bir gayeye ulaşmayı hedeflemektedir. Bunları şu şekilde ifade etmek mümkündür:

İslamın halihazırdaki devlet ile olan alakasını anlayabilmek için hakim ilkelerin sınırlarının ortaya konması gerekmektedir. Bu ise uzlaşmacı demokrasi çerçevesinde mümkündür.  Bununla modern devletin şekli ve oradaki nizamın sınırları resmedilir ve bu, ümmeti medeni anlamda gelişmeye yönlendirir. Bununla demokratik dönüşüm sağlanır, toplumsal adalet garanti altına alınır. Böylece Mısır'a, insani değerlerin ruhu ve kültürel birikimi korunmak suretiyle marifet, ilim barış ve rahatlığın girmesi temin edilir. Bu durum, ümmetin bilinç altına, âlimlerin ve fikir adamlarının iç dünyasına yerleşen islami ilkelerin, yanlış anlama, yorumlama, aşırıya geçme, sui yorum, aldatma gibi  durumlara karşı korumasını temin edecektir. Yine müslüman toplumun sabitelerine ve ortak noktalarına zıt, denge ve itidaldan uzak, hurriyet, adalet ve eşitlik gibi islamın özüne ait değerlere tamamen aykırı ve hatta semavi dinlerin hepsinde olan müsamahadan oldukça uzak ideoloji ve dini grupların ileri sürdüğü sloganları olan yoldan sapmış akımlar tarafından ülkenin sömürülmesi de böylece korunmuş olur.

Bir araya gelen kimseler olarak biz buradan şunu ilan ediyoruz ki bizim,  pekçok olayda esası temsil eden islamın otorite eserlerinden ortaya çıkan aşağıda gelecek olan ilkeler üzerinde ittifakımız vardır. Zira bu hükümler, delaletili ve sabit şer'i naslardan çıkarılmıştır. Bunu esasen dinin doğru bir şekilde anlaşılması diye vasfetmek yeridir. Bunları aşağıdaki şu maddeler ekseninde icmalen zikretmek mümkündür:

1. Modern demokrat anayasal bağımsız bir devletin tesis edilmesine yardım etmektir.

Bu devletin ümmetin razı olacağı bir anayasal sistem üzerine kurulması gerekir. Yöneten ile hakim ve âdil sistemlerin tamamen birbirinden ayrılması, hükümlerin sınırlarının çizilmesi, hakların ve eşitlik esasına dayalı bütün fertlerin haklarının güvence altına alınması gerekir. Bunun yargı ile meşgul olan kimselerin adeta halkın vekilleri gibi olacak şekilde tatbik edilmesi zaruridir. Bununla birlikte bütün bunların, sahih islami anlayışa uygun düşmesi gerekir. İslamın, hüküm koymasında, medeniyetinde ve tarihinde, diğer bazı dindar devletlerin yaptığı gibi yapmamış, hükmü altındaki insanların toplumsal idarecilerini seçmelerini, maslahatlarına uygun müessese ve kurumları tercih etmelerini kendilerine bırakmıştır. Buradaki şart şudur: İslam şeriatındaki külli ilkeler, esasen kanun koyma noktasında esas bir kaynak konumundadır.  Diğer semavi dinlerin tabilerine  şahsi hallerin çözümünde kendi şeriatlerinin gereğine göre hükmetme yetkisi vermiştir.

2. Demokratik nizamın ve hür bir seçimin ikame edilmesine gayret etmek.

Bu durum hiç şüphesiz modern döneme uygun olan bir şekildir. Böylece çoğunluk ve idarenin barış içerisinde seçilmesi garanti altına alınarak bir anlamda İslamdaki istişare ilkesi hayata geçirilmiş olur. Sorumluluk alanları belirlenir, işlerin yapılıp yapılmadığı gözetilir ve yetkililer halkın temsilcileri önünde hesaba çekilir. Kanun, hüküm ve devletin yasalarla yönetilmesinde halkın maslahat ve menfaati gözetilir. Kanunlar herkese eşittir. Yanlış uygulamaların peşine düşülür, tam anlamıyla şeffafiyet ve bilgilerin elde edilmesi ve alınmasında tam bir hürriyet sağlanır.

3. Fikir ve düşünce de esas olan hürriyet manzumesine iltizam edilmelidir. Bunu yaparken de insanın, kadının ve çoçuklarına haklarına tam manasıyla saygı gösterilmeli, çoğulculuğa ve semavi dinlere ihtiram edilmesi konusuna vurguda bulunulmalıdır. Vatandaşların toplumsal hayatta mesul olması temin edilir.

4. Farklılıklara ve diyalogun ahlaki edep ve ilkelerine tam anlamıyla saygılı olmak. Karşı tarafı tekfir etmek, hain görmek, dini vatandaşlar arasında ayrılığı, düşmanlığı çağrıştıracak şekilde sömürmek ve kullanmaktan uzak durmak zaruri bir durumdur. İnsanlar arasında fitneyi yaygınlaştırmak ve ayrıştırıcı söylemlerde bulunmanın vatan hakkında bir suç olduğuna da itibar edilmelidir. Vatandaşlar arasında en ufak bir ayrım yapmaksızın, bütün hak ve hürriyetleri eşit seviyede tutarak, farklı gruplar arasındaki ilişkiyi düzenlemenin, karşılıklı iyi ilişkilerin ve diyalogun geliştirilmesinin gerekliliği vurgulanmalıdır.

5. Uluslararası anlaşmalar ve kararlara şiddetle iltizam göstermek, insani ilişkilerde medeniyetin gerekliliklerine sıkıca tutunmak, İslam ve Arap kültüründeki müsamaha örfüne uygun davranmak, barış içerisinde yaşama, bütün insanlığın hayrına yönelik işler yapması gibi insanlığa takdim ettiği, farklı dönemlerdeki Mısır halkına ait uzun yıllar devam eden, medeniyetin tecrübesiyle uyum içerisinde olmak.

6. Mısır halkının ve vatanın izzetinin ve yüceliğinin korunması, üç semavi dinin ibadetlerini huzur içerisinde yapabilmesi için gerekli olan rolün saygı ve anlayış içerisinde tam bir şekilde uygulanması, herhangi bir engel olmaksızın dini şeairlerini hir bir şekilde yapabilmelerine güvence verilmesi, farklı şekil ve yöntemleri olsa da halkın kültürünü veya köklü örf ve adetlerini basite almaksızın ibadetin her türlü görsel yanına saygı duyulması. Aynı şekilde sabit medeniyet geleneğimize ve değerlerimize uyum içerisinde olduğu müddetçe ifade, sanat ve edebi anlamda kendini ifade etme özgürlüğüne tam anlamıyla sahip çıkma ve onu güvence altına almak.

7. Öğretme, ilmi araştırma, modern bilginin Mısır'a girmesine, medeniyet anlamında gelişme şeklinde itibar etme. Bu alandaki geç kaldığımız hemen her şeyi ciddi bir azim ve gayretle doldurmaya çalışma, Toplumsal güç ve potansiyeli, cahilliği ortadan kaldırma, beşeri zenginliğin sömürülmesini geçersiz kılma ve geleceğe yönelik büyük projelerinin gerçekleştirilmesi adına kullanılması.

8. İçtimai adalet ve gelişmenin gerçekleşmesinde öncelikler fıkhının imal edilmesi, istibdata karşı konması, fesat ile mücadele edilmesi, işsizliğin yok edilmesi. Toplumun potansiyeli, üretim gücü, iktisadi, içtimai, kültürel ve tanıtımcılık açısından değerlendirilmesi. Bütün bunların gelecek kalkınmasından halkımızın ilke edindiği öncelikler fıkhına göre meydana getirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, devletin bütün vatandaşlar karşısındaki vazife ve sorumluluklarına ciddi ve doğru bir şekilde itibar etmesi de gerekmektedir.

9. Mısırın kardeş Arap ülkeleriyle, İslam çevreleriyle,  Afrika kıtasıyla ve bütün dünya ile güven veren bir esasa dayalı ilişkiler kurulması. Filistin devletinin haklarınının savunulması, Mısır iradesinin bağımsızlıgı ve Mısır'ın tarihi süreçteki önderliğinin geri dönmesinde yönelik çalışmaların yapılması. Fakat bu ilişkilerin ortak iyilik esasına dayalı yardımlaşma, tam bir bağımsızlık yakalayarak halkların maslahatını gözetme, insanlığın ilerleme kaydetmesi için ortak insancıl gayretlerde ortaklıkların kurulması, milletler arasında adil bir barışın gerçekleşmesi şeklinde olması gerekir.

10. Ezherin mustakil ve meşruiyetinin korunması, önde gelen âlimlerden oluşan heyetin kurulması, bu heyetin Ezher şeyhinin bu heyetin yönlendirme ve tercihiyle seçilmesi, Ezher'in eğitim metodunun yenilenmesi konusunda gayret etmek, böylece Ezher'in köklü fikri söylemlerde ve hayatın farklı alanlarındaki evrensel etkisini geri getirmek. 

11. Ezher'in, İslami konularda, ilimlerde, kültürde, fıkhi ve modern içtihatlarda kendisine başvurulacak özel bir konumunun olması. Böylece gerekli olan ilmi şartların tahakkuk ettiği dönemlerde, herkesin kendince bir görüş ortaya sunmasının önüne geçilecektir. Tabi yine diyaloga önem verilmeli ve ümmetin alimlerinin üzerinde icma ettiği hususlara da özen gösterilmelidir.

Ezher âlimleri ve bu bildiriye ortak olan entellektüel kesimler, Mısırın siyasi yönelişleri ve partilerine, Mısırın siyasi, iktisadi ve toplumsal olarak bu bildiride varid olduğu şekliyle esas sınırlara riayet edilerek  gelişmesine katkı sunulmasının gerekliliği ifade edilmiştir.

Allah ümmetin hayrına olan şeye muvaffak kılandır.

Ezher Şyehliğinde Hazırlanmıştır.

17 Recep 1432

19 Haziran 2011

Ezher Alimleri

Entellektüel bir grup

Ezher Şeyhi

 

 

2. Arap Halklarının İradesini Desteklemek İçin Ezher ve Entellektüellerin yaptığı açıklama

Ezher âlimlerinin meseleye yaklaşımı ve bir grup entellektüelin onlara müşareket etmesinden hareketle, Arap ümmeti halklarının hurriyet, adalet, demokrasi, medeniyet yolculuğuna yeniden başlaması gibi konulardaki tarihi ayırt edici dönemin gerekleri üzerinde duruldu.  Hürriyet ruhu, İslam şeriatinden ve idarenin meşruiyetini temin ettiği fıkhi kurallardan alındı. Zira hürriyetin, ıslah etmede, ümmetin menfaatine ve faydasına olan âlî güzellikleri gerçekleştirmede oynadığı rol çok önemlidir. Ezher-i Şerifin ve Mısır ile Arap toplumundaki önde gelen fikir adamlarının bu konuda uyumu söz konusudur. Zalim bir zorbadan ve hilekar sömrücüden kurtuluş hareketi desteklenmeli ve herkesin kalkınma ve ilerlemenin sebeplerini öne alarak, tarihi engelleri aşarak,  toplumsal adalette vatandaşların hak ve hukuklarını onlara kökleştirerek, ümmetin kendine gelmesinin zaruretine iman etmesi gerekmektedir.

Bunun da şeriatin ilke ve prensiplerine göre yapılması gerekir. Akıl, din, nefs, ırz ve malın garanti altına alınmasıyla, Arap ve İslam toplumunu medeniyet, marifet bakımından gelişme, iktisadi genişlik ile kapsayıcı kalkınmadan mahrum bırakan zalim idarecilerinin önünü kapatmakla bu durum söz konusu olacaktır.

Bütün bunlardan harketle şunları ifade etmek mümkündür:

Ezher vesikasını yayınlayan ve mısırın içtimai hayatında birbirinden farklı fikri yönleri temsil eden bu heyet, Arap kalkışmalarının olumlu etkileri ve farklı akımlar arasında samimi karşılık bulması gibi konular etrafında yapıcı birkaç söyleşi tertip etti. Bu heyet, İslami fikrin dayandığı ilkelerin cümlesine ve Arap halkların istikbaldeki emellerine ulaşmasında söz birliği halindeydi. Heyet, Ezher-Şerifin öncülük etmesiyle aşağıdaki ilkelere ihtiram gösterilmesinin zarureti ilan etmiştir.

1. Hakim otoritenin meşru olması, dini ve anayasa açıdan halkın rızasına ve nezih, demokratik şeffafiyet içerisinde tamamlanan açık bir oylama neticesiyle yapılan hür seçimine bağlıdır. Zira bu seçim, daha önce raşit halifeler döneminde yapılan biat kültürünün  bu asırdaki alternatifi gibidir. Hükmetme nizamı değişmiş, muasır modern devletlerde icraatler farklılık göstermiştir. Anayasal örfe göre, hükmetme, yasama, yürütme ve yargı şeklinde üç kısma ayrılmıştır.  Bunlar arasında kesin ayrım söz konusudur. Gözetleme, sorgulama ve hesaba çekme mekanizması gelişmiştir. Böylece ümmetin hepsi, adeta idarenin masdarı haline gelmiştir. Zaruret anında onun şer'i olarak idareyi engelleme veya geçersiz kılma salahiyeti vardır. Pekçok idareci, şu âyetin manasını siyak sibaka bakmadan kendi mutlak idaresini kutsamaya yönelik delil getirmektedir:

"يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ " ﴿النساء، ٥9﴾

"Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de." (Nisâ sȗresi, 59)

Halbuki onlar, bu ayetten önceki şu ayetin açıkça ifade ettiği sarih manayı anlamaktan oldukça uzaktırlar:

"إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا" ﴿النساء، ٥٨﴾

"Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." (Nisâ sȗresi, 58)

İdarecileri, kendilerine verilen hükmetme emanetini ihlal eder, adaletle hükmetmez iseler, o durumda halkın onlardan adaletle hükmetmelerini ve zulümden vazgeçmesini istemesi caiz hale gelir.

Bizim fakihlerimizden bir kimse kalkar da zorba ve zalim bir idareciye ümmetin anarşi ve hercü merce düşmemesi için sabretmesini tavsiye ederse, o kimse aynı zamanda ne zaman aleyhine kudreti olursa ya da ümmet ve toplumun selameti için zarar ve zarara sebep olma ihtimali ortadan kalktığında zalim zorba idarecinin derdest edileceğine cevaz vermiş olmaktadır.

2. Halktaki muarız sesler ve barışcıl gösteriler yükseldiği zaman ki bu halkların en asil hakkıdır. Onlar idarecileri düzeltmek ve doğruya sevk etmekle vazifelidirler. Onlar böyle yapsa da daha sonra idareciler, halklarının seslerine icabet etmeseler, istenilen ıslahatı yapmasalar, hurriyet adalet ve insaf gibi meşru istekleri seslendiren vatandaşlarının isteklerine karşı bilmemezlik etseler,  şüphesiz ki vatandaşlar arasındaki bu muarız kimseler asla isyankar sayılmazlar. Baği, isyankar kimsenin fıkhi olarak vasıfları tahdit edilmiştir.  O da ümmetin gücünü kırmak ve onlara muhalefet ederek silah kaldırmak, yeryüzünde kuvvet ile fesat çıkarmaktır. Halbuki barışcıl bir kimse muarız olan bu kimseler, samimi bir şekilde devletler arası anlaşmaların vurguladığı gibi, İslamın insana verdiği haklarını istemektedir. Bilakis vatandaşlara, toplumlarını ıslah etmek, idarecileri düzeltmek gerekir iken, idareci ve yöneticilerin de onlara icabet ederek, inat ve hileye başvurmadan istek ve arzularına cevap vermesi gerekmektedir.

3. Barışı isteyen vatani bir gösteriye, kuvvetle ya da silah zoruyla karşılık vermek, barışın peşinde olan vatandaşların kanını dökmek, ümmet ile idareciler arasındaki anlaşma metnine sadık kalmamak anlamına gelir. Böylece idarenin meşruiyeti düşer. Karşılıklı rıza ile götürülmesi gerekli olan hakkını kaybeder. İdareci zorbalıkla işine devam eder, zulüm ve haddi aşmaya kat kat devam eder, iyilik peşinde olan vatandaşların kanlarını dökmeyi basite alır, meşruiyetini gayri meşru olmayan bir zemin korumaya çalışır ise bunu da halkın iradesine rağmen yaparsa, bu idare, her tarafı suçlarla kirlenmiş bir sayfaya sahip hale gelir. Böyle olunca da baskı altına alınmış halkın, zorba idarecileri al aşağı edip, onlara hesap sorması hakkı haline gelir. Hatta halkın nizamı bütünüyle değiştirme imkanıona doğar. Mazeret, istikrarı korumak ya da fitne ve fesatın önüne geçmek bile olsa, masum bir insanın kanının dökülmesi, idarenin meşruiyetini kayıp edip, günaha dalmasında ayırt edici bir çizgidir.

Ordumuza düşene göre -bütün vatanımızda- vatanın dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korunması konusunda anayasal sorumluluklarını yerine getirmesidir.

Böyle bir amacı varken onun, vatandaşları sidirip yok etmek ve onların içeride kanlarını dökmek gibi  bir amaca alet olmamalıdır.

"مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ" ﴿المائدة،٣٢﴾

"Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür." (Maide sȗresi, 32.)

4. Yenilik ve ıslah hareketini elinde tutan kimselerin, kan dökülmesine sebep olan, bahane ve mazereti ne olursa olsun devletin işlerine yönelik meselelerde dışarıdan -kaynağı ne olursa olsun- destek almaktan uzak durması gerekir. Aksi halde onlarda vatan ve milletine karşı isyan eden kimseler konumuna düşerler. İdarecilere düşen de vatanın saflarını tek vücut haline getirmektir. Bu en önemli farz ve öncelikli sorumluluktur. Yenilik ve ıslah hareketinin adalet ve hürriyet konusundaki hayalini gerçekleştirmek, mezhepsel, ırkî, dini farklılıkları kavga unsuru yapmamak, vatanın aslı orijinini korumak, vatandaşların haklarına riayet etmek, herkesin faydasına ve uyum içerisinde olacak şeklilde demokratik dönüşümü temin etmek için bütün güç ve potansiyeli bu uğurda kullanmak, geleceği bir mezhebin veya ideolojinin ganimeti olmayacak şekilde yine dini hassasiyetlerin ön plana alınmayıp, eşitlik ve adalet üzerine kurmayı hedeflemek en önemli vazifesidir. Bilakis yenilik ve ıslah hareketi, devletin kurumlarını muhafaza etmeli, ülkenin zenginliğinin heder edilmesine karşı koymalı, ön planda olan kimselerin menfaatlerinde aşırıya kaçılmasına engel olmalı, ülkenin iyilik ve güzelliklerini tüketen ve vatanları üzerinde emelleri olan kimselere karşı koymalıdır.

5. Medeni anlayışın özünü ifade eden anayasal ve İslami ilkelerden hareket ederek, Ezher âlimleri ve fikir, kültür erbabı, Tunus Libya ve Mısır'da başarılı olan, Suriye ve Yemende ise ateşli bir şekilde halen devam eden, toplumsal adaleti ve hürriyeti, ıslah ve tecdidin peşinde olan Arap halklarının iradesine destek olacaklarını açıkça ilan etmişlerdir.

Arap ve İslamın içtimai yapısı, kesin bir karşı koyuş, kendi başarısını en az hasarla elde edebilmek için faaliyette bulunmaktadır. Bu heyet, yöneticileri seçme konusunda halkın mutlak anlamda buna yetkili olduğunu, idarecilerin haddi aşması, zulme kalkışması ve ülkeyi sömürmesi halinde halk tarafından ıslah edilmelerinin gerekli olduğunu teyit etmektedir. Hangi yönetici olursa olsun, onun meşru olması, halkın iradesine bağlıdır. Barışcıl bir şekilde uygulamalara karşı koyan, silahsız kimseler, İslami teşri de zararı ortadan kaldırmakla yükümlüdürler. Nerede kaldı ki insan haklarının bütün devletlerin anlaşmalarında olduğunu beyan etmeye ihtiyaç yoktur.

6. Ezher âlimleri ve toplantıya katılan entellektüel çevre, Arap ülkelerinde ve İslamin hüküm sürdüğü ülkelerde siyasi ıslahın, içtimai ve anayasal reformların geliştirilmesi, demokratik adımların atılması konusunda hırs gösterilmesini talep etmektedirler. Zulüm ve baskı görmüş halkların uyanması kaçınılmazdır. Buna engel olmak mümkün değildir. Şu dönemde bir idarecinin hürriyet güneşini halkından saklaması mümkün değildir. Arap çoğrafyasının ya da bazı İslam devletlerinin, dünyanın sair ülkelerinin daha aşağı seviyesinde kalması, geri kalması, baskı ve zorbayla yönetilmesi en büyük utanç sebebidir. Yine bu zulüm ve baskının zalimce ve yalan yere konuşulmak suretiyle İslama isnad edilmesi de çok büyük bir ayıptır. İslam kültürü böylesi çirkin iftiradan oldukça uzaktır. Bu ülkelere gerekli olan hiç zaman kayıp etmeden ilmi kalkınma,  teknolojik gelişme, bilgili üretim, insan gücünün değerlendirilmesi, devletin tabiat zenginliklerinin vatandaşlara hizmet eder hale getirilmesi ve bütün beşeriyetin saadetini gerçekleştirmek için yapılması gerekenleri ve atılması elzem adımları bir an önce karara bağlayıp harekete geçmesidir.  

Burası böyle olmakla birlikte, istibdat ve zorbalıkla hareket eden bir kimse, asla zalimlerin varacağı akibetten kendisinin kurtulacağını sanmasın. Veyahut kendisinin halkı kandırmaya gücü yeteceğini de düşünmesin. Zira asrın haberleşme ve bilgi edinme yolları açıktır. Dini ve medeni ilkeler, verilen kurbanlar, yapılan mücadeleler bütün dünyanın gözü önündedir.Bütün bunlar, insanların uyanmasını, hürriyet peşinde koşmalarını tetikledi.

Ezilen, horlanan halkın amacı, zaferi elde edinceye dek ölesiye mücadele etmektir. Cahiller, din adına konuşmaktan vazgeçsinler! Kafa karıştıranlar, İslami öğretileri yalan yanlış izahtan uzak dursunlar! Zulmü haksızlığı destekleyen ve insanları buna çağıran kimseler bilsinler ki bütün bunlar arka planında hiçbir faydası olmayan boş uğraşlardır.

"وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ" ﴿يوسف، 21﴾

"Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler."( Yusuf sȗresi, 21.)

Alemlerin rabbi olan Allah'ım! Senden kalblerimizi hidayete erdirecek, bizleri bir araya getirecek, bizden fitneyi def edecek rahmetini talep ediyoruz.

 

Ezher İdaresi Araştırması

3. Zilhicce 1432

30 Ekim, 2011.

Ahmet et-Tayyip

Ezher Şeyhi

 

 

3. Ezher ve Entellektüel Kimselerin, Temel Hürriyetin Menzumesiyle Alakalı Bildirisi.

Mısırlılar ve Müslüman, Arap ümmeti,  farklı gruplar arasında kalkınma ruhunu tazeleyen ve hürriyetin çatısını yükselten Tahrirdeki gösterilerden sonra, ümmetin âlimlerine ve entellektüel fikir adamlarına başvurarak, müsamaha dini olan İslam şeriatındaki külli ilkeler ile devletlerin anlaşmalarından ittifak ettikleri esas hürriyet konuları ve ondan ortaya çıkan Mısır halkına ait medeniyet tecrübesi  arasındaki ilgi ve alakanın, esasları iyice ortaya çıkartılarak, sabiteleri te'kit edilerek, gelişme evresine katkı sunacak şartların tespit edilmesi ve istikbale yönelik buutların açılmasını temin ederek araştırılmasını talep ettiler. Bunları şu şekilde maddelemek mümkündür:

Din ve inanç hürriyeti

İlim ve araştırma hürriyeti

Düşünce ve ifade hürriyeti

Edebi ve sanatsal eserler ortaya koyma hürriyeti.

Bütün bu esasların asil İslam şeriatının ana maksatları anlaşılırak, modern anayasal hükümlerdeki ruh idrak edilerek ve insani gelişimin gerekleri ortaya konarak, sağlam bir bina üzerine inşa edilmesi gerekmektedir.  

Yine bu, ümmetin ruhsal potansiyelinin kalkınmaya yöneltilmesi, ilrlemeye yönelik sıçratılması ve maddi manevi yükselme yollarına râm olmakla elde edilebilir.  Aydınlayan dini hitap ile doğru kültürel hitabın bir araya getirilmesine ciddi gayret gösterilmeli böylece verimli bir geleceğe birlikte yol alınmalıdır. Herkesin üzerinde ittifak edecekleri bir şekilde hedefler ve amaçlar ekseninde bu ikisinin arası tevhid edilmelidir.

Buradan hareketle ifade etmek gerekirse ezher alimlerinden bir grup ve Ezher şeyhinin önderliğinde  ilk Ezherin vesikasını yayınlayan Mısırlı entellektüeller, buna bir ikinci bildiriyi daha ilave ettiler. O ikinci bildiride kardeş Arap halklarının hurriyet ve demokrasiye doğru attıkları adımların desteklenmesi gerektiğini açıkladılar. Onlar kendi aralarında hurriyet ve insan hakları konularında müşterek fikri sabiteleri konuşup müzakere ettiler ve böylece geçmiş tarihi dönemler ışığında olması gereken ilke ve prensipleri kararlaştırma ve bunu açıklama fikrine uılaştılar. Bu ilkeler, toplumsal uyumun özünü muhafaza edecek, demokratik dönüşüm aşamasında umumi maslahata riayet edecek hatta ümmet, anasayal kurumlarını barış, itidal ve başarı ile inşa etmeye muktedir olabilecektir.

  1. Din ve İnannç Hürriyeti:

Din ve inanç hürriyeti ve buna bağlı olan hususlar, bütün herkesin hakkıdır ve modern toplumsal hayatta haklar ve görevler tam bir şekilde eşitlik üzerine kaim olmalıdır.  Bu hem anasayal ilkelerin açık beyanıyla hem de kat'i dini nasların açık beyanıyla sabittir. Zira Allah Te'âlâ Kur'ân-i Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

" لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ " ﴿البقرة، ٢٥٦﴾

"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır." (Bakara sȗresi, 256.)

Başka bir ayette şöyle geçmektedir:

            " فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ" ﴿الكهف، 29﴾

"Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf sȗresi,  29.)

Buna, dinde zorlamaya yönelik herşey dahildir. Ya da dininden dolayı bir kimseye baskı uygulamak veya dini sebebiyle onu toplumdan ayırt etmek te buna girer. Toplumdaki her fert dilediği ilkeye yapışmak hakkına sahiptir. Bu, onun ehliyetinden ve tasaarufundan birşeyleri eksiltmez.Yine bu durum onun hür bir vatandaş olarak muteber olmasına zıt değildir. O kimsenin toplumsal hayatta akidesini korumak gibi bir vazifesi de yoktur. Semavi dinlerin kendine ait kudsiyeti ve dokunulmazlığı vardır.

Fertlerin başkalarının duygu düşüncelerine saldırmadan veya fiili ya da sözlü onun kutsallığına dokunmadan seçme hurriyeti vardır.

Arap toprakları vahy-i semavinin beşiği ve üç ibrahimi dinine kucak açtığı için, bu toprakların daha çok diğer dinlerin kutsallarına, şeairlerine, fertlerin iman ettikleri dinlerine yönelik haklarını hür bir şekilde ve soyluca korumak zorundadır.

Din ve inanç hurriyetinin korunmasına şu hususlar terettüp eder: Çoğulculuğun meşruiyet hakkını teslim etmek, farklılıkların haklarına riayet etmek, her vatandaşın başkalarının haklarını koruyup kollaması, haklar ve sorumluluklar yönüyle bütün hakların vatandaşlar arasında tam bir eşitlik ilkesne göre dağıtılması.

Yine din ve inanç hurriyeti, anayasal sistemlerde olduğu gibi başkalarını tekfir etme, başkalarının akidelerini hor görme ya da onların gizli hallerini araştırma gibi hususları da reddeder.İslam ulemasi arasında İslam şeritının Hz. Peygamber'in beyanıyla karar kıldığı örfte bunun örneği vardır. Zira Hz. Peygamber "Onun kalbini mi yardın!..." buyurmuştur. Islah ve tecdit hareketinin öncülerinden Muhammed Abduh,  eski imamlardan şunu nakleder:  "Bir kimseden bir kelam sadır olsa, yüz vecihten küfür ihtimali olsa fakat, bir vecihten de imana muhtemil olsa, onun sözü imana hamledilir. Bu sözün küfre hamledilmesi caiz değildir."

Yine büyük müçtehit imamları, islami anlayış ve yöntemde aklın önemine dikkat çekmişler, zahiren meydana gelen bir tearuzun çözümünde, te'vil amacıyla nakli akıl üzerine hamlederek bir yöntem takip etmişlerdir. Bununla onlar, hem doğru yoruma ulaşmak, maslahatı gözetmek ve hikmete uygun olanı tercih etmek gayesi gütmüşlerdir.

 

 

2. Ilmi Araştırma Hürriyeti:

İnsani, tabiat, matematik ve daha başka alanlarda ciddi yapılan ilmi araştırma, beşeri ilerlemenin köprüsü, kainatın gidişatını keşfetmenin vesilesi, kainattaki kural ve nizamı insanlığın hizmetine sunabilmek için öğrenmenin vesilesi sayılmaktadır. Bu araştırmanın, ümmetin bütün potansiyelini harcamadan, bu uğurda bütün imkanları seferber etmeden tamamlanması, nazari ve teorik anlamda meyve vermesi mümkün değildir. Kur'ân'da pekçok âyette kainatın sünnet ve kurallarını keşfetmek için, araştırmaya, tefekkür etmeye, kevni ve insani hakikatlerin zahiri üzerinde teemmül edilmesi ifade edilmektedir.

Kur'ân, doğu tarihinde ilmi en büyük kalkınmaya giden yolu hazırladı.İslam âlimleri de buna öncülük ettiler. Ta ki onun ışığı öylesine yayıldı ki maruf ve sabit olduğu üzere batıdaki kalkınmayı aydınlattı. Umumi anlamda tefekkür, -bazı müçtehidlerin dediği gibi- farklı bilgi ve sanatlarıyla islami bir farzdır. Teorik ve tecrübi anlamda ilmi araştırma, bu fikrin unsurudur. Bunun en önemli şartı ise araştırma kurumlarına ve ince ölçülerle deney yapmaya, farazi ihtimaller ve bilimsel deneylerde tam, akademik ve hür alanın uzmanı âlimlere sahip olmaktır. Yine bunun için insanlığın bilgi ve marifetini aydınlatacak yeni neticelere ulaştırmaya kefil olan, tecrübeli ve yaratıcı hayal gücüne sahip olunmalıdır.Onları bu yolda tutan husus ancak, ilmi ahlak ve onun neticelerine ulaşmaktır. Razi, İbnü'l-Heysem, İbn Nefis ve daha başka âlimler, asırlar boyunca, doğuda ve batıda bilgi ve marifetin kutbu olmuşlardır. İslam ve Arap ümmeti için, gücü eline alma ve asrın marifetine ulaşma zamanı geldi. Öyle ki artık ilim silahın, rahatlığın ve ilerlemenin kaynağı haline geldi. Araştırma hürriyeti, ta'lim yönünden kalkınmanın, ilmi fikri anlamda öncü olmanın ve üretim merkezlerini çoğaltmanın dayanak noktası haline geldi.  Bu sebeple ilmi araştırmalara büyük bütçeler has kılınmalı, onun için farklı amel yollarının şekillenmesi ve büyük projelerin konması gerekir. Böylece, insani ve ilmi araştırma hurriyetinin daha yüksek güvenceyi vermesi için gerekli olan herşey yerine getirilmelidir. Batı, âlimlerin gidişatını ve metotlarını neredeyse bütünüyle aldı ve netice de Japon, Çin, Hint, Asyanın doğu kısmında kalkınma meydana geldi. Şimdi vakit geldi ki mısırlılar, Arap ve Müslümanlar, ilmi ve teknolojik sahada yarış sahasına girsinler. Beşeri ve maddi potansiyeli güvence altına alsınlar.Zira zayıf ve geri kalmışlara ihtiram etmeyen dünyada ilerlemenin en önemli şartı budur.

 

 

3. Düşünce ve ifade özgürlüğü

Düşünce hürriyeti, hürriyetlerin anasıdır. Bu olmadan yazma, hitabet, sanatsal bir ürün ortaya koyma mümkün olmaz. Düşünce hürriyeti, medeni toplumların en bariz göstergesidir.

Bu hürriyet, gazete, görsel, işitsel ve dijital haber alanında özgürlüğü ve kendi görüşünü ortaya koymak için lazım olan bilgileri elde etme konusunda da hürriyeti kapsar. Ayrıca bu, umumi hurriyetin özüdür. Bunun değişim kabul eden sıradan kanunların üstüne çıkabilmesi için anayasal kanunlarla garanti altına alınması gerekir. Mısırdaki yüksek anasaya mahkemesi, ifade hürriyetinin genişletilmesini kararlaştırdı ve şöyle dedi: İfade özgürlüğünün umumi meselelerde haddi aşmama ile sınırlandırılması caiz değildir. Bilakis bu konuda müsamaha gösterilmelidir.

Fakat burada zaruri olarakşunu ifade etmemiz gerekir ki itikad, dini şeairlere ihtiram edilmesi zaruridir. Bunlara temas edilemez.Zira bunda içtima doku ve milletin güvenliğine karşı bir tehlike söz konusudur. Hiç kimsenin ifade özgürlüğü adı altında fırkasal fitneleri ortaya saçması caiz değildir.  Her ne kadar ilmi görüş ifade etmede delil olmak kaydıyla içtihad hakkı olsa da böyledir.  Mütehassis çevrelerde ve fitneden uzak mekanlarda daha öncede geçtiği gibi ilmi araştırma hürriyeti garanti altına alınmalıdır.

Toplantıya katılanlar, düşünce ve ifade özgürlüğünün demokrasiler için hakiki bir gösterge olduğunu ilan etmektedir. Onlar, gelecek neslin yetiştirilmesi ve terbiye edilmesinin, hürriyet kültürü, farklılıkların hakkı, başkalarına ihtiram edilmesi üzerine yoğunlaştırılmasının önemi üzerinde durmuşlardır. Onlar dini ve medya sahasında vazife yapanların, buna çok önem vermelerini, müsamaha, ufuk genişliği, diyaloga açık, taassubu yok eden bir şekilde genel bir bakış açısının yakalanmasına gayret etmelerini ifade etmişlerdir. Bunun gerçekleşmesi ise müctehidin dediği doğru islami fikrin, medeniyet dünyamızdaki uygulamalarını zihinde canlı tutmakla mümkündür: Benim doğru gِrüşümün hata ihtimali vardır; başkasının hatasında doğru ihtimali vardır.

Şunu da bilmek gerekir ki ifade hürriyetini sağlamlaştırmak için diyalog adabına ve gelişmiş milletlerin üzerinde karar kıldıkları kültürel örflerine başvurmaktan başka yol yoktur.

4. Edebi ve sanatsal ürünler ortaya koyma hurriyeti

İbda' (ortaya koyma) iki kısma ayrılır. Daha önce de geçtiği gibi, ilki ilmi araştırmaya dayalı ilmi ürünler ortaya koymaktır.

Edebi ve fenni ürünler ortaya koymak ise şiir söyleme, hikaye serd etme ve anlatma, tiyatro, zati ve sanatsal hayat hikayesi, resim, oyma ve tasvirden oluşan farklı şekil ve suretlerde sanat ürünlerini, sinema, televizyon, musiki ve bu türden yeni dönemdeki farklı şekilleri içine alır.

Edebi ve sanatsal ürünlerin hemen hepsindeki temel hedef, vakıayı iyi anlamayı ve hayallerin güçlenmesini, güzellik duygusunu geliştirme, insan duygularının kültürel seviyesinin artırılması, insan idrakinin genişletilmesi, insanın hayat ve toplum hakkında tecrübesinin derinleşmesini temin etmektir. Bazen sanatsal ürünler, toplumu tenkit etme vazifesini üstlenir. Toplumun daha yüksek ve faziletli olması hayalini gider. Bütün bunların hepsi, yüce sorumluluklardır ve işin aslı dilin, kültürün, hayalin ve fikrin zenginleşmesini, artmasını temin eder. Edebi sanatlar, kendi özlerinde semavi dinlerin hepsinde olan yüce gayeleri içerir ve insan medeniyetinin en bariz göstergesi, tebadül, te'sir, tarih boyunca kalma gibi özelliklere de en ziyade layıktır.

Arap dili, edebi ve belağat yönüyle farklı bir konumdadır. Hatta Kur'ân da belağat ve icazın zirvesinde nazil olmuştur. Böylece Arap dilinin güzelliği arttı ve kahramanlığı iyice ortaya çıktı. Şiir, nesir ve hikmet dilden beslendi. Şair ve katipler farklı farklı açılardan ilhama mazhar oldu. Böylece zorlama olmaksızın asırlar boyunca bütün edebi sanatlarda hür bir şekilde pekçok esere imza atıldı.  Bilakis, İslam ve Arap kültürüne hakim olan âlimler, şiir ve hikayenin bütün çeşitlerinde öncülük etmişlerdir. İbdâ hürriyetinin esasını, yapılan ürünün bir açıdan toplum tarafından kabul görmesi, başka bir açıdanda fenni ve edebi manada kültür ve yenilik unsurlarını kuşatmaya muktedir olmasıdır. Bununla birlikte, tecrübeli kimselerin ve bu sanatı bilen arif kimseler ile münekkitlerin görüşleri hakem kabul edilmelidir. Yine dini ve toplumsal değerlerede aykırı olmamalıdır.

Edebi ve fenni ürün, esas olan hurriyetin ilkelerinin artıp gelişmesi, toplumsal anlayış harekete geçirip, onun vicdanını etkilemesi yönüyle önemini her zaman korumaktadır. Hurriyet çatısı ne kadar artar ise bu, o toplumun medeni olduğuna bir delildir. Edebi ve sanatsal ürünlerde toplumların iç dünyasının ve o toplumu oluşturan kimselerin kültür seviyesinin bir göstergesidir. Yine edep ve sanat, toplumun sabitelerinin ve değişken yönlerini ortaya koyan doğru bir ifade şeklidir. O toplumun gelecekteki daha güzel hayallerinin verimli bir suretidir. Doğru vr güzel olana muvaffak kılan sadece Allah'tır.

Ahmet et-Tayyip

Şeyhü'l Ezher

 

 

4. Mısır Devrimin Hedeflerinin Tamamlanması ve Ülkenin Ruhunun Geriye İade Edilmesi Etrafında Ezheri-i Şerifin Bildirisi.

 

Ezher-i şerifin öncülük etmesi ve meclisin, yerel mısır kilisesinin ve halk önderlerinin asil, yüce ortaklığıyla bu tarihi günde Mısır kalkışmasının kutlaması yapılmaktadır. Bu kalkışma kendine ait özellikleri ile daha önce olmadığı şekliyle dünyayı şaşkına çevirmiştir. Amacı ve maksatı, sırf barıştır. Kadını ve erkeğiyle bütün Mısırlılar bir araya getirmeye hırslıdır. Kalkışmadaki öncelikli hedefi gerçekleştirmek için dünyadaki devrimlerle irtibat halindedir. Bu hedef şudur:

Mısırın geçen aşamada devam eden baskı, zulüm fesat ve zayıflıkla anılmaktan kurtarılması.

Bu gün Mısır bütünüyle devrimin doğuşuna ve ihlaslı vatan gençlerinin kendilerini kurban etmesine şahit olan bu mekanı ziyaret etmektedir. Ki onlar, Mısır için kendi ruhlarını feda etmede öncülük etmişlerdir.

Mısır bugün Tahrir meydanına girmektedir. Burası öyle bir mekandır ki Arapça harfleriyle bütün dünya dillerine girmiştir. Demokratik ruhuyla doğuda ve batıda pekçok halkı etkisi altına almıştır.

Bugün, Mısır meydanı, Mısır parlementosu, Mısır ordusu ve halkı, Mısır hükümeti, Mısır vatanı, Arap Mısır vatanı, Mısırdaki müslümanlar, Mısırdaki hristiyanlar, Mısırın tarihi ve kültürü, Mısırın bugünü ve geleceği, Mısır asil dindar kimseleri, tam manasıyla medeni hurriyeti savunan Mısır, bütün bunlar asil kalkışmacı ruhuyla şu vatani prensipleri bütün dünyaya ilan etmektedir:

1. Mısır tarihinin akışını değiştiren ve bütün vatan evlatlarını aynı kelime üzerinde bir araya getiren on sekiz gün boyunca olduğu gibi bu meydanın ruhu korunmalıdır.

2. 25 Ocaktaki devrimin hedeflerinin yerine getirilmesi vatan çapında bir anlaşmanın yapılması gerekir.

3. Bu vatanı meydana getiren herşeye, üstünlük göstermeden, egemenlik kurmadan, dışlamadan ve tarafsız bir şekilde riayet edilmesi konusunda vatani bir anlaşmanın olması.  

4.  Vatandaşların yarğıç karşısında muhakeme esnasında anayasal haklarının korunması, askeri muhakemelerin yasaklanması, tutuklu siyasilerin serbest bırakılması.

5. Fesat ve haddi aşanların mahkemelerinin bir anِnce yapılması, fakat bunu yaparken hak, adalet ve gerekli olan nezahetin ihlal edilmemesi.

6. Şehit ve yaralı kimselerin ailelerinin tedavi olma, tazminat, iş ve tam gözetme gibi haklarının eksiksiz yerine getirilmesi.

7. Demokratik bir devletin inşasında, devlet müesseslerine önem vermek, vakti geldiği zaman da gecikmeden idareyi medeni bir şekilde gelen idarecilere vermek.

8. Hür ve nezih bir şekilde yapılan seçimlerden çıkacak neticeye bağlı kalmak, darbe gençliğinin hepsi ve Mısırın geleceğini demokratik bir çatı, meşru bir parlemento ve vatani ittifak altında inşa etmek isteyen halkın temsilcileri ile yardımlaşma.  

9. Siyasi ve genel bozuklukları gidermek. bununla beraber, Mısırın kuvvetli bir iktisata ulaşması için azami gayret göstermek, Mısırın bütün imkanlarını verimli bir şekilde kullanmak, bütün çeşitleriyle adaleti temin etmek.

10. Bölgenin önderliği konusunda Mısırın oynadığı vatani rolün geri döndürülmesi, devlet siyasetinde hiç kimsenin takipçisi ve etkisi altında olmadan kararlarını hür bir şekilde alabilmesi.  

11. Vatanın hazinesi, devrim kalkışmalarının koruyucusu olan Mısır ordusunun, asıl rolü olan Mısır hudutlarını korumak kavminin güvenliğini korumaya tekrar dönmesi.

12. Halkın özellikle devleti ve toplumu inşa etmek için uyanan devrimci gençliğin potansiyelini serbest bırakmak, geri kalmışlık, fakirlik, hastalık ve cehaletle mücadele etmek. Mısırın siyasi, iktisadi, ahlaki açıdan gelişip Arap ümmeti ve müslümanlar için örneklik teşkil etmesini sağlamak.

Allah şahit olanların en hayırlısıdır. O bize yeter. O ne güzel vekildir.

Ezher Şeyhliğinde Hazırlanmıştır

17 Safer, 1433

11 ocak 2012

 

Ahmed et-Tayyip

Ezher Şeyhi

 

 

5- Yüce Kudüs Bildirisi.

Siyonizm yahudileştirme sürecinin yüce Kudüs şehrinde ivme kazandığı ve İslam’ın mukaddesatından yasaklı (Mukaddes) kudüs şehrinin kalbi mübarek Mescid i Aksa’ya siyonist saldırıların giderek tırmandığı, harem-i şerif meskenlerini  tehdit eden siyonist projelerin birbiriyle yarıştığı ve son olarak kudüs tren projesi -ki İslami ilimlerin kıblesi şerefli Ezher ve ümmetin sınır boylarını bekleyen gözcüler ile adil davaların savunucuları bunu tel’in etmektedir- milliyetçilik açısından da İslami açıdan da aşikardır ki:

Birinci olarak: Kudüs Arap milliyetçiliği tarihin derinliklerinde altmış asırdan fazladır yolculuğunu sürdürmektedir.. Yebüslü Araplar  milattan önce bin senesinde onu inşa etmişlerdir. Yani peygamberlerin babası Hazreti İbrahim -aleyhisselam- devrinden önce yirmi birinci asırda.. Ve yahudilerin ortaya çıkışı olan Hazreti Musa aleyhisselam-  şeriatından önce yirmi yedinci asırda..

İkinci olarak: Musa aleyhisselamın şeriatı ve ona inen Tevrat Mısır’da zuhur etmişti. Resim yazısıyla konuşan, Kenan yurduna sefere çıkan akıncıların bu bölgeye girişinden ve İbranice’nin yüz seneden sonra billurlaşmasından öncedir. Bunlara göre onun ne Yahudilikle ne İbranilikle ne Kudüsle ve ne de Filistinle bir alakası yoktur.

Üçüncü olarak: İbranilerin Kudüs’te bulunma süreleri 415 seneye bile varmaz, bununla beraber Hazreti Davut ve Süleyman aleyhimesselamın devirlerine göre milattan önce 10. asırdır. Bu ise Arap Kudüs’ün kuruluşundan ve üzerinden tam 30 asır geçmesinden sonra olmuş geçici sıra dışı bir var oluştur.

Dördüncü olrak: Kudüs tarihine bakıldığında, akınların ve akıncıların sayısı göze çarpar. İbretlerle dolu tarih her akıncının bu beldenin aşağılanması ve kendilerinden başkalarına nisbet edilmesi karşısında gösterdikleri tavrı ve şecaati çok iyi bilirler. Babilliler böyle yaptı. Yunanlılar, Romalılar ve aynı şekilde haçlılar. Daha sonra da bu askerlerin izinden giden siyonistler. Şimdi Kudüs’ü yahudileştirmeye, orada hegemonya kurmaya ve Arapların oradaki varlığına son vermeye çalışıyorlar.

Akıncılar böyle yaptı, bütün millet ve sistemlerin ikrarıyla mukaddesatının saygınlığı temayüz eden İslam yalnızlaşırken, cümle dinlerin ve milletlerin tabileri arasındaki parlaklığı bu şehrin kutsallığını doğrulamaktadır. Arap egemenliğini Kudüsün menfaatleri için bir güvence kılan şey ki Kudüs zaten hep Arap egemenliğinde ‘Allahın şehri’ olarak kalmıştır. Açılmayı bekleyen kapılar ise, Allah'ın yaratmış olduğu bütün mahlukat ve onun kulları önündedir.

Beşinci olarak:  Kudüs’ün hegemonya altına alınması ve yahudileştirilmesi - modern saldırılarda - anlaşmaların, kanunların ve  yerin doğasını, sakinlerini ve aslını değiştiren şeyleri yasaklayan ve cezalandıran devlet örfadetlerinin çiğnendiğini göstermektedir. Bu yüzden Kudüs’ün yahudileştirilmesi şer’i kanunlara göre hükümsüzdür. Buna ilaveten bu, altı asırdan daha fazla bir süredir Yebus’lu Araplar tarafından inşa edilmiş olan Kudüsün araplaşmış olduğuna dair bilinen tarihi gerçeklerle çatışmaktadır.

Altıncı olarak: Şerefli Ezher ve onun arkasında doğuda ve batıda bulunan bütün müslümanlar, bu projeleri reddettikleri zaman siyonist oluşumlar ve bırakın güvenli bölgeyi güvenli ve barışçıl bir dünyayı bile tehdit eden gücü elinde bulunduran kimseler tarafından ihtar edilirler. Ve biz de böylece siyonist gruplara şu hatırlatmada bulunuruz: Haçlılar siyonistlerin işgal ettikleri yerlerden çok daha fazlasını işgal etmişlerdi.

Kudüs yıllarca Haçlı esaretinde ve bu esareti takip eden yıllarda azgın siyonistlerin  yumrukları altında ezilmiştir. Bununla beraber tarih geleneği geçmiş - fakat geride kalmamış- ve ihtilal safhasına gelinmiştir. Hukuka ve mukaddesata tecavüz eden düşmanların izleri hepten silinmiştir. 

Zalim batı emperyalizminin gücüne dayanan Siyonizmin, Kutsal Kudüs’ü yahudileştirme çabaları, maksatlarının tam aksine yahudilerin kendi varlıklarını tehlikeye atmıştır. Sayıları yaklaşık beşerin dörtte birine ulaşan İslam ümmetinin kırmızı çizgilerini çiğnemişlerdir. O ümmet ise çok yakın bir zamanda haçlı hukukunu istimlak edecek bir güce ulaşacaktır.

Şüphesiz Kudüs soyut(kurak) bir konaklama yeri değildir. O şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da İslamın haram ve hürmete şayan kıldığı mukaddes bir beldedir. - Sadece bu kadarla o beldeyi anlatmak yetmez - (Soyut) dava Filistin memleketi, veya Arap kavmi davası, bilakis o bütün bunların üzerinde İslam sözleşmesinin bir davasıdır. Ve Müslümanlar hürriyetleri için siyonist tecavüz ve zorlamalarıyla savaşmakta ve bu verdikleri savaşla Kudüsün kudsiyetini pekiştirmeyi hedeflemektedirler. Bundan dolayı mukaddesata sahip çıkma iddiasında olan kim varsa mukaddes şehir Kudüs’ü  İsrail hegemonyası ve siyonizm yahudileştirme faaliyetlerinden korumak için aynı şekilde şecaat göstermek ve sonuna kadar mücadele etmek  zorundadır.

Ezher-i şerif, Kudüsün ve Filistinin özgürlüğü hususunda Arap haklarını en yüksek perdeden savunmaya bütün dünya uzmanlarını davet etmektedir.  Tarihe itibar eden yahudi bilginlerinin bizzat kendilerini de çağırmıştır.. O tarih ki yeryüzünün her yerinde yaşanan zulümlere bir çare bulmuş fakat İslam dünyasının yaşadığı zulüm ve baskılara sadece şahitlik etmekle yetinmiştir ve Ezher bir kere daha doğrulamıştır ki; Kudüsün yahudileştirilmesi, Kudüs-ü şerifin topraklarına yapılan saldırılar, işte bunlar kırmızı çizgidir. Bir zamanlar siyonist grupların Filistin toprakları üzerinde kendi kendilerine uydurdukları vadedilmiş topraklar işte bu kırmızı çizgilerdir.

Şüphesiz  Kudüs-ü şerifin hürriyet yolu için mücadeleye başlayan ilk kişi Selahaddin i Eyyubî oldu. Haçlı meliki aslan yürekli Richard'a mektup yazdığı vakit, Ona şöyle dedi:  "Sakın Onu Kudüsten ebedi olarak ayıracağımızı düşünme. Müslüman ümmeti olarak oradaki haklarimizi hiç bırakamayacağız. "Allah size bu beldede cihad devam ettiği müddetçe bir tek ev inşa etmeyi bile nasip etmeyecektir."

Ve tarih Selahaddin’in bu sözlerini doğrulamıştır. Her akıl sahibi kişi için malumdur ki, tarih ilahi yollardan ibarettir ve onda ne bir değişiklik  ne de bir bozulma söz konusudur. Allah-u Te'âlâ buyuruyor ki:

"وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ" ﴿يوسف، ٢١﴾

"Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. " ( Yusuf sȗresi, 21)

Yine de şöyle buyurmuştur:

" وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ " ﴿الشعراء، 227

"Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir." (Şuarâ sȗresi, 227 )

Print
10331 Rate this article:
5.0

Please login or register to post comments.

أقسم بالله العظيم أن أكون مخلصًا لديني ولمصر وللأزهر الشريف, وأن أراقب الله في أداء مهمتى بالمركز, مسخرًا علمي وخبرتى لنشر الدعوة الإسلامية, وأن أكون ملازمًا لوسطية الأزهر الشريف, ومحافظًا على قيمه وتقاليده, وأن أؤدي عملي بالأمانة والإخلاص, وأن ألتزم بما ورد في ميثاق العمل بالمركز, والله على ما أقول شهيد.